Aşk İnsanın doğumu ile başlar, yaşadığı sürece devam eder, ölümünden sonra bile varlığını sürdürür. Genel olarak ‘aşk’ın, diğer bir kişi için hissedilen, kuvvetli, tutkulu bir sevgi bir sevgi olduğu kabul edilmektedir. Tarif edilmesi güç bir duygu olan aşk kişinin her gün yaşayabileceği bir normal sıradan bir duygu değildir. Aşk hayatımızın her alanındadır yaşamın olduğu her yerde aşka dair bir şeyler bulmak mümkündür.
Aşkta, her insan baştan başlar. Genel olarak insanlar, kendilerini iyi hissettiren kişilerle olmayı isterler. İstendiğini bilmek ise oldukça çekicidir. Neden o kişinin seçildiği, görünürde çekimle ilgili olsa da, aslında romantik imgeye uygun düşen kişiler çekici bulunmaktadır. Yani, aşık olunan kişiler genellikle rastgele ve fiziksel özelliklerine göre seçmiş gibi görünse de aslında, anlaşıldığını ve sevildiğini hissettiren kişileri seçeriz.
Aşk psikolojimize yön verir
Kişi aşık olduğu insanı hayatının merkezine koyar ve karşı tarafla o kadar ilgilidirler ki kendisinin farkında değildir. Karşı taraftan gördükleri en ufak olumsuz bir tepki bile hayati önem taşıyan bir konu haline gelir. Günlerce, haftalarca o tepkiyi düşünürler sürekli nedenini araştırırlar. Sağlıklı aşk kişiyi mutlu eder, bağımlı aşk ise depresif yapar. Aşık olan kişi sevdikleri insanla birlikteyken tüm sıkıntılarını unutur. Bağımlı aşk çevresine öfke saçarken, sağlıklı aşk çevresine mutluluk saçmaktadır. Kısaca aşk psikolojimize ve davranışlarımıza yön verir
Aşkın gözü kördür
Bağımlı aşkta beynimizde sol prefrontal korteksin fonksiyonları aksar. Korku duyusunu kontrol eden ‘amigdala’nın çalışma karakteri de bozulur. Böylece kişi korkusuzca birçok iş yapabilir. Prefrontal korteksinde bozulması ile kişi, sosyal normların çok dışına çıkabilir. Bu nedenle ‘aşkın gözü kördür’ deyimi çok doğrudur.
Aşk acısı ve yas
Aşık olan kişi terk edildiğinde yaşam onun için bomboş ve anlamsız bir hal alır. Ayrılık sonrasında yas reaksiyonu gösterirler. Yas tutma sürecinin bazı aşamaları vardır. Bunlar: inkâr, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenmedir. İlk aşama olan inkâr sürecinde, yaşam anlamsız ve boş gelmeye başlar. Şok ve inkâr etme yaşanır. Yaşama nasıl devam edeceğimizi, devam edip edemeyeceğimizi ve de devam etmenin gerekli olup olmadığını düşünürüz. Yasın ikinci aşaması olan öfke iyileşme süreci için gereklidir. Her ne kadar bitmeyecekmiş gibi görünen bir öfkeniz de olsa onunla yüzleşmek için istekli olmak gerekir. Öfkeyi ne kadar doğru hissedebilirsek o kadar çabuk öfkemiz azalır ve de iyileşme sürecine geçebiliriz.
Üçüncü yas sürecinde pazarlık yapmaya çalışırız. Bu pazarlık genelde “Allah’ım ne olur onunla yeniden bir ilişki yaşıyım, söz veriyorum bundan sonra değişeceğim” şeklindedir. Depresyon aşamasında odağımızı geçmişten bugüne çeviririz. Sonsuza kadar aşk acısı sürecekmiş gibi gelen derin bir yas başlar ve de beraberinde güçlü bir boşluk hissi getirir. Bu aşama genelde iyileştirilmesi gereken bir süreç gibi görülür ama klinik bir depresyon değildir sağlıklı yas sürecinin bir parçasıdır.
En son aşama olan kabullenme, tamamen iyi olmak veya kayıpla barışık olmak değildir. Bu aşamada biten ilişki ardından kişinin fiziksel olarak yokluğu kabul edilir. Bu durum kişinin hoşuna gitmez ama onunla yaşamayı öğrenmeye çalışır. Kaybedilenin yerini dolduramayız ama yeni ilişkiler kurmaya başlarız. Yeniden yaşama tutunmaya başlarız. Yeniden yaşamaya başlamak için yas sürecine gerekli olan zamanı tanımalıyız.
Ayrılık sonrası sosyal medya bağımlılığı gelişebilir
Ayrılık sonrası kişi, dışarı çıkmaz istemez, aşık olduğu kişi olmadan yaptığı hiçbir şeyin anlamı yoktur artık onun için. Kişi psikolojik olarak çöküntüye girmiştir, bağışıklık sistemi zayıflamış hastalıklara yakalanma riski artmıştır. Bu kişiler yaşadıkları ilişkiler bittikten sonra ayrıldıkları kişiyi devamlı merak ederler. Aşık oldukları kişiye ulaşmak için ortak arkadaşlarla görüşmeye, sosyal medyadan devamlı onu takip ederek bilgi edinmeye çalışırlar. Bu nedenle sosyal medya bağımlılığı gelişebilir. Kişi biten ilişkinin ardından fiziksel ve ruhsal olarak birçok belirti geliştirirler.