Kişilik Bozukluğu Nedir?
Geçmişten bu yana insanları anlamak ve tanımak adına kişilikle ilgili birçok tanım ve sınıflandırma yapılmıştır. Kişilik kavramı, bireyin kendine özgü olan ve bireyi başkalarından ayıran özellikleri içerir. Kişilik, kişinin hem doğuştan getirdiği ve hem de sonradan kazanılan ve devamlılık gösteren davranış örüntüleridir (Özdemir, Özdemir, Kadak ve Nasıroğlu, 2012).
Kişilik bozukluğu, sahip olunan örüntü içerisinde bireyin davranışlarının tutarlılığı, sıklığı, tahmin edilebilirliği bakımından bir muallak yaşanması, bireyin sosyal oryantasyonunun bozulması, yaşamsal ve iş işlevselliğinin sekteye uğraması ve bireysel problemleri beraberinde getirmesidir (Köroğlu, 2011). Bu tür kişiler kendisini ve çevresini algılamasında ve ilişkisinde katı bir değişmezlik gösteren bu özellikler nedeniyle, yaşadığı durumlara uygun tepkiler vermek yerine, her türlü duruma birbirine benzer tepkiler verirler (Bilge, 2014; Geçtan, 2006).
Kişilik Bozukluğu Belirtileri Nelerdir?
Psikiyatride tanı tartışmasına en çok yol açan alanın kişilik bozuklukları olduğu söylenmektedir. Kişilik bozukluğu, bireyin içinde yaşadığı kültürün beklentilerinden önemli ölçüde sapmalar gösteren, iş yaşamında ve ilişkilerinde ciddi sorunlara yol açan, ergenlik ya da genç erişkinlik döneminde başlayan süreğen bir durumdur.
Kişilik bozukluklarını kişilik yapısından ayıran, özelliklerin ağırlık derecesidir. Kişilik bozuklukları sık ve kroniktir. Kişilik bozukluğu gösteren hastalarda, düşünce, duygulanım, kişilerarası ilişkiler ve dürtü kontrolü gibi temel alanlarda sorunlar vardır.
Belirtiler aloplastik (dış çevreyi değiştirme ve kendine uydurma) ve egosintonik (benlik ile uyumlu) yapıdadır. Diğer bir deyişle bu bireyler eylemlerinden rahatsızlık duymazlar ve başkaları üzerinde yarattıkları etkinin, ya çoğu zaman farkında değildirler ya da bu etkiyi kendi gereksinimlerine yönelik olarak manipüle ederler.
Klinik popülasyonlarda prevalansının %64’ün üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Erkeklerde kadınlara oranla 4-5 kat daha fazla görülmektedir. Genetik, ailesel, çevresel, biyolojik, etkenlerin birlikteliğini vurgularken, farklı alt tiplerinde etkenlerin ağırlığının değiştiğine yönelik araştırmalar vardır.
Kişilik bozukluğu gösteren bireylerde hem çevreyi hem de kendilerini etkileyen, bununla ilişkili olarak derinlere yerleşmiş, esnek olmayan, işlevselliği ve uyumu bozucu özellikler vardır.
Kişilik Bozukluklarının Çeşitleri Nelerdir?
DSM – 5’te toplamda 10 tip kişilik bozukluğu incelenir ve bunlar A, B ve C olmak üzere üç kümede toplanır.
A kümesi: Majör psikotik belirtilerden kognitif süreçlerdeki bozulmalara benzer belirtilerle ve tuhaf davranışlarla seyreden paranoid, şizoid ve şizotipal kişilik bozuklukları,
B kümesi: İmpulsivite, kendine yönelik yıkıcılık, katılık, duygusal değişkenlik, dramatizasyon, kararsızlık ve kalıcı olmayan ilişkilerle karakterize borderline, histrionik, antisosyal ve narsistik kişilik bozuklukları,
C kümesi: Anksiyetenin çeşitli formlarından oluşan ve endişeli görünümün hakim olduğu kaçıngan (avoidant), obsesif-kompulsif, bağımlı kişilik bozukluklarıdır.
Kişilik Bozukluklarının Özellikleri Nelerdir?
Paranoid kişilik bozukluğu olanları başkalarına düşmanca yaklaşımları bağlanma geliştirmelerini engeller. Bazen çevrelerindeki sadık kişileri gözleri ve kulakları gibi kullanabilirler. Sosyal bir dünyada yaşamak şizoidleri diğerleriyle bir etkileşim örüntüsü oluşturmaya zorlar, ancak kişilerarası ilişki kurma arzusu bulunmayan yapıları buna izin vermez. Kişilerarası yaklaşım şizotipal kişilikle ilgili farklı bir bakış açısı sunmaktadır; buna göre şizotipallerin gerçeği hayalden ayıramama eğilimlerinin altı çizilir (Millon ve ark 2004).
Aşırı düzeyde antisosyal davranış sergileyenler isyankar, tehlikeli ve acımasızdır. Acımasızca saldırır, acı çektirir ve diğerlerini kötüye kullanır. Her ilişkilerinde kaos yaratarak ilişkileri sabote ederler. Yoğun terk edilme korkuları algılamalarını ve diğerleriyle iletişimlerini bozar. Depresyon, intihar düşüncesi ve intihar girişimleri borderline örüntünün altında yatan dinamiklerin doğal bir sonucudur. Histriyonik kişiler kişilerarası ilişkilerinde önce cana yakın ve etkileyici görünür, ancak çoğu kişi onların sığlıklarından ve ihtiyaç hallerinden bıkar (Millon ve ark 2004). Bu nedenle romantik ilişkileri ve arkadaşlıkları hızlıca değişir. Narsisitikler ilk olarak olumlu bir etki bırakır, ancak çok geçmeden diğerleri onu kibirli olarak görmeye başlar. Ayrıca, saygısızlık olarak algıladıkları durumlara son derece duyarlıdırlar ve genellikle kendilerine ibadet edecek ölçüde hayranlık duyan bir çevre ararlar.
Kişilerarası bakış açısıyla, çekingen kişiliklerde sürekli olarak sosyal huzursuzluk duygusu vardır. Sadece kalabalık ortamlar değil, tek bir kişi bile bu duyguları aktive edebilir. Endişeleriyle yüzleşmektense, sosyal alanlardan mümkün olduğunca kaçarlar; kaçınmaları sorunun sürmesine yol açar. Kişilerarası ilişkilerinde bağımlı kişilikler cömert, duyarlı, aşırı özür dileyen ya da aşırı saygılı kişiler olarak görülürler (Millon ve ark 2004). Sıcaklık ve samimiyetlerinin altında ciddi bir kabul, onay ve güvence arama ihtiyacı yatar. Kişilerarası amaçlarına ulaşmak için kendilerini diğerlerine bağımlı kılar, bireyselliklerini yitirir, farklılıklarını inkar ederler. Kişilerarası bakış açısıyla, obsesif-kompulsifler sosyal etkileşimlerinde son derece kısıtlıdır (Millon ve ark 2004). Spontanlıktan yoksundurlar, kişisel etkileşimlerinde neredeyse çizelge tutarlar. Uzaklıkları ve hesaplama nitelikleri iş ortamlarında, astları ve üstleri ile ilişkilerinde açıkça görülebilir.
Kişilik Bozukluğu Olan Bireyler Ne Zaman Terapi Desteği Almalıdır?
Görüşme sırasında danışanın genel yaşam biçimi, yaşam olaylarına karşı tutumları, değer yargıları öğrenilmeye çalışılır. Kişinin sorunları olduğunda kendi davranışlarını haklı çıkarmaya çalışması, daha çok çevreyi suçlaması, sorunun kendisinden değil çevreden geldiğini ilişkin açıklamalarda direnmesi. Kendi davranışlarından fazla yakınmaması (benliğe uyumluluk), değişmek için bir çabanın olmaması, tersine çevreyi değiştirmeye çalışan anlatımlar. Çevre ile çatışmaya ve sürtüşmeye sık girmesi, içine girdiği güç durumlardan ders almaması ve aynı davranışları yinelemesi. Sorumluluktan kaçması, suçluluk duygusunun olmayışı ya da çökkünlükler, alkolizm, başka nörotik bozukluklar altta yatan kişilik bozukluğunu düşündürtmektedir. Kişilik bozukluğunda kişinin kendisinden değil çevresinden yakınması; kendisinin çevreye uyması değil çevrenin kendisine uyması beklentisi olmaktadır. Bu yüzden yardım alma arayışları kronikleşmiş şikayetler ya da çevresini değiştirme ihtiyacıyla ortaya çıkmaktadır. Örneğin, yetersiz bir kendilik imgesi ve ihmal eden ebeveyn tasarımına sahip bir hasta, kendini yetersiz biri olarak algılar ve sürekli ihmal edildiğinden yakınır. İlişkilerinde daima çarpıtılmış ve bozuk algılamalara bağlı sorunlar ortaya çıkar. Çoğu zaman bu durum terapiste yönelik karşılanması zor, yoğun beklentilere yol açar. Ağır kişilik bozukluklarında anksiyete toleransı düşüktür. Ayrılık ve engellenme gibi kaygı yaratan durumlar karşısında regresyona (ruhsal gerileme) girme eğilimleri, bu durumla başa çıkmak için alkol ve madde kullanımına, impulsif biçimde intihar veya eyleme vuruk (acting out) davranışlar geliştirmelerine yol açabilir.
Kişilik Bozukluğu Olan Bireylerde Tedavi Süreci Nasıl İlerler?
Kişilik bozukluklarının tedavisi uzun sürelidir, psikoterapi esas olmak üzere ilaç ve gerektiğinde hastane tedavisi kombine sürdürülmelidir. Psikoterapide ana hedef, terapötik bir ilişki/ortam içinde, kişilik yapısındaki bozukluğu düzeltmeye yönelik bir yöntem kullanmaktır. Terapiste ve tedavi ortamına aktarılan bu durumun şimdi ve burada olanlara odaklı çalışılması psikoterapiyi olanaklı kılmaktadır. Ancak aynı zamanda hastaların, ilişkide oldukları her şeyi patolojik örüntünün içine çekme eğilimleri, tedavi ve psikoterapi ilişkisini zorlaştırmakta, terapistin bu danışanlara karşı çeşitli güçlükler yaşamalarına yol açabilmektedir.
Kişilik Bozukluğunda Hangi Yaklaşımlar Etkilidir?
Psikoterapi, farklı ekollere göre, kişilik yapısına yönelik değişimi hedefleyen psikodinamik ve psikoanalitik yaklaşımlardan, bilişsel davranışçı, diyalektik, şema ve kişilerarası yaklaşımlara kadar birçok yöntemi içermektedir.